Devrimci Gençlik
ŞİMDİ AKKOR ZAMANIDIR, YAKINDA YALNIZ IŞIK GÖRÜLECEKTİR!

Wiki-Wiki-Leaks
Kurtuluş Cephesi

      Söylentiler çok değişik.
      Kimine göre “diplomasinin 11 Eylül’ü”, kimine göre “bilişimin zaferi”, kimine göre “Amerikan oyunu”, kimine göre “İsrail parmağı”, kimine göre Amerikan emperyalizminin “kirli çamaşırları”, kimine göre “şeffaflığın zaferi”.
      Bir gün önce, “Biraz sanki bazı şeyler süzgeçten geçirilerek yapılıyor. Sanki bir amaç var gibi geliyor bana.” diyen, bir gün sonra “Ben böyle komplo teorilerine fazla inanmam” diyebilen Abdullah Gül’e göre, “Wikileaks tuzağına Türkiye’de kimse düşme”melidir.
      “Recep bey”e göre ise, WikiLeaks belgeleri bir “komplo” ürünüdür. Özellikle İsviçre’de 8 banka hesabı olduğuna ilişkin belgenin Taraf gazetesi tarafından “manşete çekilmesi”ni “çok manidar” bulan “Recep bey”, “Şu anda Belediye Başkanlığım döneminde ‘Erdoğan’ın bir milyar doları var’ diyenler Ergenekon’dan içeride” diyerek tehdit etmekten de geri kalmamıştır.
      WikiLeaks belgelerinin yayınlanmasından “Tayyip Erdoğan’a yarar” diyerek söze başlayanlar, belgeler yayınlandıkça, Abdullah Gül gibi, “iddialar arasında çok yanlış, yakışıksız olanlar var, bu da o diplomatların çapını gösterir” türünden sözler etmeye başlamışlardır.
      Tüm bu söylentilere, komplo teorilerine ve “büyüklerimiz”in değerlendirmelerine bakılınca, ortada bazı gerçeklerin olduğu açıktır. Ama “rivayetler” yine de muhtelif olmayı sürdürmektedir.
      Öylesine “muhtelif”tir ki, WikiLeaks’ın sözcük anlamında bile “mutabakat” bulunmamaktadır. M. Ali Birand’a göre WikiLeaks, “What I Know Is Leaks”in, yani “ne biliyorsam sızdırırım”ın kısaltılmış halidir. Taha Akyol’a göre, sadece “sızıntı”, “sızdırma”dan ibarettir. WikiLeaks’in kendisine göre ise, tıpkı Wikipedia gibi, Hawai dilinde “hızlı” anlamına gelen “Wiki” ile “sızıntı” anlamına gelen Leaks’den oluşan bir addır. Artık hangisinin doğru olduğunu “zaman” gösterecektir!
      Yine 251.287 belgenin yaklaşık 600 tanesi yayınlanmışken ortaya çıkan bu manzara, tamamı birden yayınlansaydı nasıl olurdu dedirtecek ölçekte zıtlıklarla doludur.
      Şüphesiz tüm bu “rivayetler” arasında, “küreselleşme karşıtları”nın (anti-globalistler), “Facebook devrimcileri”nin, “bilişim devrimi” savunucularının, internet üzerinden “toplumsal hareket” yaratma sevdalılarının, WikiLeaks sayesinde “topyekün şeffaflık” döneminin başlayacağı inancı çok daha ilginç görünmektedir.
      Ne kadar ilginç görünürse görünsün, “internet kuşağı”nın e-postaları birbirlerine “forward”lamaktan başka bir şey yapmadığı da ortadadır. Bu bağlamda tek yazı yazan köşe yazarı olma “unvanı”nı hak eden Ece Temelkuran şöyle yazmaktadır:
      “Bu bilgiler hükümetleri, iktidarları sarsacak bir ‘hareket’ yaratacak mı? Bu bilgileri artık biliyor olmamızın bir sonucu olacağını ben zannetmiyorum. Vietnam Savaşı sırasında benzer bir ‘sızıntıyla’ ABD’de başlayan savaş karşıtı hareket gibi bir hareket? Sanmıyorum. Ortada tarihin en büyük bilgi sızdırması var ama sanırım artık, bunları biliyor olmanın sorumluluğunu taşıyıp sokaklara dökülmenin riskini alacak insanlar yok.
      Bence bu yüzden Bilgi Çağı’nın sonuna geldik zaten. Bir çağa ismini verecek kadar çok bilgi var ortada ama artık o bilgiyle harekete geçecek kitleler eski yerinde değil. Bilgi sahibi olan ama artık bilginin gücüne inanmayan insanların çağı bu. Bu yüzden yüzleri örtülü adamlar bombalar patlatıyorlar zaten. Bilgi sarsmadığı için bombanın sesiyle sarsıyorlar dünyayı. Söz bittiği için savaş var. Yürek bittiği için kurşun...” (Habertürk, 1 Aralık 2010.)

      Evet, bombaya karşı internet, savaşa karşı Facebook, kurşuna karşı e-posta... İşte dünyanın 80 sonrasının kuşağının geldiği nokta.
      WikiLeaks, gerçek belgeleri yayınlamaktadır. ABD “diplomatik misyonu”nun “merkez”e gönderdiği gerçek raporları, bilgi notlarını (andıc) içermektedir. Bu raporlar, bilgi notları, başta Türkiye olmak üzere, her ülkede yazılıp-çizilen, yazılıp-çizileyip ortalıkta konuşulan her türlü bilgiyi içermektedir. Çok bilinen ifadeyle, ABD’nin dışişleri “misyon”u tarafından “açık istihbarat” ve “özel görüşmeler” yoluyla elde ettiği bilgilerdir. Belgelerde yer alan “gizli” ya da “önemli” raporlardan daha çok, “özel görüşmeler”e ilişkin bilgi notları çok daha yıkıcı ve “ilginç” sonuçlar üretecek görünmektedir. Şimdilik yayınlanan 600 belgede, Türkiye’ye ilişkin “muhbir” bakanların, bürokratların “özel görüşme” notlarının bir bölümü yer almaktadır. Bunlar “bilinen şeyler” olarak ne kadar geçiştirilirse geçiştirilsin, kesin gerçek, ABD büyükelçiliğinde ya da konsolosluklarında yapılan “sabah kahvaltıları”nda bilgi vererek ABD’nin güvenini kazanmaya çalıştıklarını belgelemesidir.
      Bu bilgi notlarının içinde ABD büyükelçisiyle “kahvaltı” yapıp sohbet eden “solcular”ın yer alıp almadığını bilmiyoruz. Umarız, Murat Belge, Akın Birdal, Ahmet Altan vb. kişilerin ABD büyükelçisiyle yaptıkları “kahvaltı” notları bu belgelerin arasında bulunmaz! Umarız onların verdikleri “bilgi”ler taranarak ayıklanmış olur!
      Bekleyip göreceğiz!









Kurtuluş Cephesi, 118. Sayı, Kasım-Aralık 2010